21. Yüzyıl Müziği Beşinci Bölüm, Araçları Önceden Belirlenmiş Müzik Yazmak
- Barış Dağhan
- Oct 18, 2021
- 4 min read

Giriş
21.yüzyıl müziğinin ritim,melodi, armoni gibi temel unsurlarından ve bu unsurlara ek olarak yeni geliştirilen notasyon teknikleri ve teknolojik gelişmelerden bahsetmeden önce kısaca Messiaen, Boulez, Nono ve Berio gibi bestecilerden bahsetmek ve bazı önemli örnekler sunmak istiyorum.

Boulez
11
Önceki yazılarda bahsetmiş olduğum çok boyutlu kompozisyona örnek olarak 1949 ve 1950 yıllarında yazılmış olan Messiaen'in 'Mode de valeurs et d’intensités' eserini verebilirim. Bu eser hakkındaki detaylı analizi ilerideki yazılarımda yapacak olsam da kısaca bu eserde, notalar,dinamikler, tartımlar ve 'colour' gibi müzikal elementlerin önceden bir çeşit modal-serial bazı özelliklere göre belirlenmiş olduklarını söyleyebilirim. Türkçeye 'Önceden-Belirli Kompozisyon' olarak çevirebileceğimiz bu tekniğin kendi başına farklı bir okul olduğunu belirtmekte fayda vardır. Zamanın genç bestecileri için bu elbette teknik bir gösteriden daha öte bir gelişmeydi. Aynı zamanda bu teknik, onların Webern ile daha önce karşılaştıkları türden bir deneyime benziyordu. Bu deneyim de yeni bir idealin ilanından başka bir şey değildir.

Varese
Artık bu noktadan sonra işler çok daha hızlı ilerlemeye başlayacaktı. Boulez 'Sonatine for flute and piano' gibi son derece heyecan uyandıran eserler yazmaya başlamıştı bile. Başlarda Boulez'in tarzını şekillendirirken etkilendiği isimler arasında Messiaen ve Leibowitz olduğunu söyleyebilirim. Bu isimlere ek olarak kesinlikle Boulez'in müziğinden de anlayabileceğimiz gibi, Stravinsky ve Debussy önemli rol modeller olmuşlardır. Bu gibi rol modeller sonucunda Boulez'in müziğinde özellikle ritim olgusunun ilk dönemlerinden itibaren önemli bir rol oynadığını söylemek mümkündür. Boulez'in geçirdiği bu etkilenmeler ve hızlı gelişim döneminin sonucu olarak 'Structures' eserini tepe noktası olarak söylemek mümkündür. 1955 yılında yazılmış olan bir diğer önemli eseri 'Improvisations sur Mallarmé' için geçiş noktası özelliği taşıyan 'Le Marteau sans Maître' eseri de kendi içerisinde daha ağır başlı diyebileceğim bir yapı barındırır.

Boulez
Le Marteau sans Maître eseri hakkında buraya kısa bir paragraf eklemek istiyorum. Yaklaşık 35 dakika süren bu eserin orkestrasyonu flüt, viyola, gitar, vibrafon, xylorimba ve perküsyondan oluşur. Boulez bu eseri 1955 yılında, serializmden tam olarak uzaklaştığı dönemden sonra bitirir ve Boulez'in sürrealist şair René Char'ın şiirleri üzerine yazdığı üç eserden biridir. Bu eserin yazımında Boulez, büyük bir ölçüde Schoenberg'in 'Pierrot Lunaire' eserinden etkilenmiştir. Eserde form olarak Char'ın üç şiiri karşımıza çıkmaktadır, bunlar "L'Artisanat furieux," "Bourreaux de solitude," ve "Bel édifice et les pressentiments." dir.
Bütün bunlar yaşanırken müzik sahnesine iki İtalyan, Nono ve Berio çıkar. Nono, tıpkı yurttaşı Dallapicolla gibi insanlığın yaşadığı büyük trajilere lirik bir anlatım ile dikkat çekmeye çalışırken Berio'nun anlatımında formal ögeler ön plana çıkmaktadır.
Seslerin elektronik yoldan manipüle edilmesiyle ortaya çıkan gelişmeler, zamanla tamamen otonom müzik olgusunun doğuşuna sebep olacaktır. Stockhausen'in Klavierstück XI eseriyle birlikte Boulez'in Üçüncü Piyano Sonatı bu noktada karşımıza çıkan ilk örneklerdendir. Bu eserler aynı zamanda müziği performe eden müzisyene tanınan daha özgür yorumculuk algısına da ilk örneklerdir ve bu özgürlük form konseptinin bu yeni algıya uygun hale getirilmesiyle mümkün olmuştur.

Stockhausen
1960 yılıyla birlikte Boulez ve Nono gibi bestecilerin ünleri ve önemi azalmaya başlarken, Berio zamanının en üretken bestecilerinden olmuştur. Kendisinin Sequenza II ve Sequenza VI'ya kadar olan eserleri daha direkt ve fiziksel bir ifadenin denemelerinin ürünleridir. Bu yeni fikirlerle birlikte artık enstrümanların insan vücudunun bir uzantısı şeklinde görülmeye başlandığı gözlemlenebilir. Dahası, bu dönemde elektronik kaynaklar, enstrümanların birer uzantıları olarak kabul görmeye başlamışlardır. Bu yeni bakış açısına çok iyi bir örnek teşkil eden Stockhausen'in Mikrophonie I eserinde, eserde kullanılan tek enstrüman olan tom-tom'un çeşitli elektronik yöntemlerle manipüle edilmesi sonucu kendisine farklı biçimler kazandırılmış olduğunu duyabilmekteyiz. Mikrophonie I'den sonra Stockhausen tarzında dikkate değer bir değişim geçirmiştir. Bir bakıma bunu kendisindeki artan John Cage etkilerine bağlayabiliriz.

Xenakis
Serializmden aynı zamanda Ligeti tarafından da Atmosphères eseri ile başlayarak hissedilebilir durumdadır. Aynı zamanda 'Nouvelles Aventures' eseri de Ligeti'nin serializm sonrası en önemli eserlerinden biridir. Ligeti ve Boulez'in serializme karşı geliştirdiği, Debussy ve Messiaen'den de etkiler barındıran bu yeni tarzın belki de en önemli bestecisi, Yunan Xanakis'tir. Kendisinin aslında bir matematikçi olmasından dolayı özellikle 1954 öncesi geliştirdiği matematiksel kompozisyon teknikleri, 1960 ve sonrasında ortaya çıkacak müzikal bir konstraktivizme öncü olacaktır. Bu yeni algılar aynı zamanda Ligeti'nin geç dönem çalışmalarına ve artan neo-romantik eğilimlere bir karşıtlık da oluşturacaktır

John Cage
Son olarak da Amerika'lı bestecilere bakacak olursak, Schillinger'in 1946 yılında çıkan 'Method of Composition' adlı kitabı Amerika'daki Avrupa'ya paralel bir şekilde ilerleyen modern bestecilerin varlığından haberdar olmamız için önemli bir kaynaktır. Bununla birlikte Cage, Feldman Brown ve Carter gibi yeni müzik notasyonları ve sonik yöntemler arayan besteciler de bana göre Avrupa'ya kıyasla müzikle daha özgür bir ilişki içerisindeymiş gibi görünmektedirler. Bu yeni neslin içerisinde belki de öncü olarak söyleyebileceğimiz isim 'John Cage'dir ve belki de tarihte ilk defa, Cage ile birlikte Budizm ile bağlantılı bir şekilde müzikte sürrealizm'den bahsedebileceğimiz bir noktaya gelmiş bulunmaktayız. Cage'in ortaya koymuş olduğu yeni konseptler, ikinci nesil olarak adlandırabileceğimiz La Monte Young ve Terry Riley gibi isimlere ilham kaynağı olmuştur.

Stravinsky
Bu son notlarla birlikte yüzyılın başına gidecek olursak, yani Stravinsky ve Varese ikilisine
. Webern'in 12-ton tekniğinin dışavurumsal yanlarını keşfetmekte olan Stravinsky, ilk dodekafonik eseri olan 'Threni' ile karşımıza çıkar. Bunu söylemekle birlikte, Mass ve Canticum sacrum, gibi sonraki eserlerinde de görebileceğimiz gibi, Stravinsky dindar karakterini hiçbir zaman terk etmemiştir.
Bu dönemde Varese'de 'Deserts' eseriyle birlikte elektronik kaynakları kullanmaya başlamıştır. Bu eserde nefesli, vurmalı enstrümanlar ve önceden hazırlanmış elektronik sesler kullanılmıştır. Bu döneminde Varese'in müziği teknik terimlerden çok zihinsel ve ruhani bir takım süreçler ile tanımlanabilir.
Comments