top of page
Search

21. Yüzyıl Müziği Dördüncü Bölüm, Neo-Klasizm'den Bilgisayarlı Müziğe Yolculuk


John Cage


İkinci Dönem (Yaklaşık 1925-1950)


Birinci dönemde bahsettiğim önemli besteciler bu dönemde de önemli figürler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu dönemde neo-klasizm, modernizm ve kabaca 'işlevsel müzik' olarak çevirebileceğimiz ''Gebrauchsmusik'' gibi eğilimler kendini göstermektedir. Bu dönemde Varèse, Cage ve Hába gibi bestecilerin bir takım müzikal deneyleri halen zamana hakim olan diğer akımların yanında önem kazanamamış gibi görünmektedirler. Ayrıca Batı ülkelerinde hakim olan diktatörel rejimlerden sanat çevreleri de nasiplerini almış gibi görünmektedirler. Öyle ki birçok önemli besteci Amerika'ya taşınmak, din, hatta isim değiştirmek gibi kurtuluş yolları aramışlardır (Bartók, Schönberg, Stravinsky, Milhaud, Hindemith).


Aşağıdaki listede dönemin önemli olduğunu düşündüğüm eserlerini biyografik olarak inceleyebilirsiniz:


1926 Stravinsky, Oedipus rex

1928 Schönberg, Variations for Orkestra op.31

Webern, Symphony op.21

1930 Stravinsky, Symphony of Psalms

1931 Varèse, Ionisation

1934 Hindemith, Mathis der Maler

1935 Berg, Violin Concerto

Messiaen, La Nativité du Seigneur

Honegger, Jeanne d’Arc au bûcher

1936 Bartók, Music for Strings, Percussion and Celesta

Webern, Piano Variations op. 27

Orff, Carmina burana

1939 Bartók, Sixth String Quartet

1940 Webern, Orchestra Variations op. 30

1942 Schönberg, Ode to Napoleon

1944 Messiaen, Trois petites Liturgies

1945 Stravinsky, Symphony in Three Movements

1948 Stravinsky, Mass

1949 Orff, Antigone

1951 Hindemith, Die Harmonie der Welt

Stravinsky, The Rake’s Progress



Carl Orff ve köpeği


8


Bir önceki yazımda bahsettiğim bu yeni çağın ilk dönemi, bir bakıma ortaya çıkmakta olan bu yeni müziğin temel faktörlerinin belirlendiği bir zamandır. Bu yazının konusu olan ikinci dönem müziği ise, bir önceki dönemin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Bir önceki jenerasyonun sanatçıları artık ana hatları belli olmaya başlayan yeni müziğin belirleyici özelliklerini korumaya kararlılarken Messiaen ve Orff gibi bireyciler yaratılmış olan potansiyelin farkında bir şekilde yeni arayışlar içerisine girmişlerdi.

Schönberg'in bu dönemdeki 'Variations for Orchestra' eseri 12-ton tekniğinin iyi bir kontrol mekanizması ile ve çok yönlü bir şekilde kullanıldığı ilk büyük ölçekli eserdir. Bu eser aynı zamanda Schönberg'in zihinsel durumu ve eserleri arasında tutarsızlık yaşayacağı evresinden önceki son çalışmasıdır. Napolyon'a adadığı 'Ode to Napoleon' eseri de serializmin sınırları içerisinde Schönberg'in tonal meşguliyetlerine iyi bir örnek teşkil eder. Schönberg'in öğrencilerinden Alban Berg'in müziğe geç-romantik bakış açısı yazdığı son esere kadar görülebilirken Webern, 'Piano Variations op.27' eseriyle başlayan, Schönberg ve Berg'den farklı bir müzikal anlayışa sahip olacaktır. Bu farklı yoldaki ilk önemli büyük eseri 'Symphony op.21'dir.




Schoenberg ailesi


Bu sırada Bartok'da 1930'dan sonra yazdığı birçok eserinde hedeflediği fikirlere ulaşma yolunda başarılı olmuş gibi görünmektedir. Kendisinin altıncı yaylı dörtlüsü eseri, müzikal yolculuğunun önemli dönüm noktalarından sayılabilir. Bartok, Amerika'ya yerleştikten sonra 'Concerto for Orchestra' gibi birkaç eser daha yazmıştır.

Hindemith 'Mathis der Maler' operası ile kariyerinin zirve noktasına ulaşmıştır. Bu eseri yazdıktan birkaç yıl sonra kompozisyon hakkındaki fikirlerini içeren 'Unterweisung im Tonsatz' kitabını yayınlayacaktır.




Hindemith'in 'Unterweisung im Tonsatz' kitabından bir bölüm


Bir önceki yazıda bahsettiğim besteciler grubu 'Groupe des Six'e dahil olan Honegger, Paul Claduel ile ortak bir çalışma sonucu yazdığı 'Jeanne d’Arc au bûcher' oratoryosuna olumlu karşılıklar almıştır. 1936 yılı ile birlikte ortaya çıkan 'La Jeune France' dünyanın bu dönemdeki farklı eğilimlerine tepki vermek amacı ile kurulmuştur. Üyeleri Messiaen, Jolivet, Lesur ve Baudrier eski nesilde hakim olan hümanizm kavramına ve müzikte lirikselliğe tekrar geri dönüşü savunmuşlardır. Aynı zamanda garip denilebilecek bir şekilde, dönemde var olmayan aşırıcılık kavramına karşı da karşıt görüşler belirtmişlerdir. Dahası, grubun bence en önemli bestecisi Messiaen, yakın zamanda Fransa'da kritik olan aşırıcı bir pozisyona gelecektir. Teknik bir bakış açısıyla incelersek Messiaen, karmaşık ritimler ile ifade edilen rafine bir modal sistem geliştirmiştir. Bu yeni 'ses' anlayışında, armoni yalnızca başvurulacak bir renkler paletiydi.


Bir başka figür olan Carl Orff, ilk karakteristik eseri olan 'Carmina burana'yı 1936'da yazmıştır. Orff da Stravinsky gibi Latin müziğine ilgiliydi ve ostinato kullanımı, basit melodik yapı ve ritmik açıdan Stravinsky müziği ile benzerlikler içeriyordu. Fakat Orff'un stilinin özü aslında başka bir kaynakta yatmaktaydı : dramanın ana etken olduğu bir konseptte. Bu stilde müzik, dans, sözler ve tiyatro ögelerinin hepsi aynı amaca 'eşit oranda' hizmet eden faktörlerdi. Öyle ki örneğin 'Antigone' dramasında müzik o denli basit hale gelmişti ki, neredeyse sözlere ritmik bir altyapı sağlamaktan ibaretti.


Yukarıda bahsettiğim önemli figürlere ek olarak bu noktada Blacher, Britten, Dallapiccola, Egk, Hartmann, Kodály, Martin, Petrassi gibi bestecilerin eserlerini incelemekte ve dinlemekte fayda vardır. Bu isimlerin çoğu, faaliyet gösterdikleri dönemlerde herkesin bildiği büyük bestecilerin gölgesi altında kalmaktan kurtulamamışlardır.


9


Üçüncü Dönem (1945-1960 sonrası)


İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Batılı diktatör rejimlerinin son bulmasıyla avangart sanat bir kez daha kendine gelişme alanı bulmuştur ve bu gelişimlerin baş kentleri Avusturya ve Fransa'dan Almanya ve İtalya'ya kaymıştır. Dünyada yaşanan gelişmeler sonucu ortaya çıkan ideolojik bariyer 'Demir Perde', bu dönemde gelişmekte olan avangart hareketlerin daha çok Batılı bir hareket olmasına sebep olmuştur. Fakat 1960'lardan sonra, dünyaya daha geniş bir perspektiften bakmamızı gerektiren bir takım olaylar zinciri karşımıza çıkar. 1956'lardan itibaren Doğu Avrupa'daki gergin ortamın rahatlamaya başladığını görmekteyiz. 1956'da başlayan 'Warsaw Baharı' ve 1961'de gerçekleşen ilk 'Zagreb Bienali' Doğu Avrupa'nın sakin bir düzene kavuşmasını etkileyen olaylardan sayılabilir. Polonya, Yugoslavya ve hatta Rus bestecilerin artan bir şekilde aktif olmaya başladıklarını görmekteyiz. Tüm bu olaylara ek olarak Japonya ve Amerika arasındaki durum ile birlikte yeni görüşler dünyada hakim olmaya başlamıştır. Artık 'avangart' olgusundan bahsetmek mümkün görünmemektedir.



Iron Curtain


Aşağıda bu dönemden en önemli olduğunu düşündüğüm bir dinleme listesini biyografik olarak inceleyebilirsiniz. Kağıt üzerinde çalışmak her ne kadar önemli ve gerekli olsa da, bu noktada herhangi bir müziği kavramanın en önemli yolunun dinlemek olduğunu belirtmek istiyorum.


1946 Boulez, Sonatine for flute and piano

1948 Schaeffer, Étude pathétique

1949 Messiaen, Mode de valeurs et d’intensités

1951 Cage, Music of Changes

Feldman, Projections

Nono, Polifonica, monodia, ritmica

1952 Boulez, Structures I

Brown, Music for Violin, Cello and Piano

1953 Stockhausen, Kontra-punkte

1954 Xenakis, Metastasis

Varèse, Déserts

1956 Stockhausen, Gesang der Jünglinge

Nono, Il canto sospeso

Xenakis, Pithoprakta

1957 Stockhausen, Klavierstück XI

Stockhausen, Gruppen

Boulez, Third Piano Sonata, Improvisations sur Mallarmé

Berio, Omaggio a Joyce

1958 Cage, Piano Concerto

Stravinsky, Threni

1959 Berio, Différences

1960 Penderecki, Threnody for the victims of Hiroshima

Messiaen, Chronochromie

1961 Ligeti, Atmosphères

Brown, Available Forms

1962 Xenakis, Stratégie

1963 Berio, Sequenza II

1964 Stockhausen, Mikrophonie I

La Monte Young, The Tortoise, His Dreams and Journeys

1965 Ligeti, Nouvelles aventures

1966 Xenakis, Terretektorh

1968 Kagel, Der Schall




Ligeti


10


1920 ve 1930 yılları arasında doğan yeni sanatçılar nesli, 1945 ve sonrasında dünyadaki yeni ortaya çıkan farklı müzikal görüşlerin öncüleri olacaklardır. Bu yeniliğe aç yeni nesil, eskiden ne kadar tepki ile karşılaşan farklı akım var ise hepsinin peşine düşmüş vaziyettelerdi. Paris'te öğretmenlik yapan Messiaen, müzik ile ilgili olan hemen her konu ile ilgilenmekteydi: ilkel insanların ritüel müzikleri, farklı Asya kültürlerinin sanatları, Yunan müziği. Hepsi Messiaen'in ilgi alanlarına dahil konulardı. Bununla birlikte Boulez de dahil olmak üzere Messiaen'in öğrencilerinin müzikal ufukları da sürekli genişlemekteydi. Artık müzik dünyası hiç olmadığı kadar kapsayıcı ve gelişmelere açık bir durumdaydı. Aynı şehirde faaliyet göstermekte olan bir diğer isim, Schönberg ve öğrencilerini de kitapları ile etkilemiş olan René Leibowitz, 1950 öncesi dönemde bestecilik konusunda önemli bir isimdi.




Boulez


İlk belirleyici olan olaylar ise 1950 yılı civarında başlamıştır. Ortaya çıkan tüm müzikler arasında, Webern'in 'sesler dünyası' her geçen gün daha fazla ses getirmeye başlıyordu. Fakat döneminde bıraktığı etkinin çok güçlü olduğunu söylemek zordur. 1945'deki trajik ölümünden sonra bile müzik dünyası tarafından ölümünün önemli bir olay olduğu hissedilememiştir. Webern'in gelişimi, 'Schönberg'in öğrencisi' sıfatıyla değil de yeni bir 'sesler dünyasının' yaratıcısı olması bakış açısından görülmelidir.


Aynı dönemde müziğe bilimsel bir yaklaşım olgusu da gelişmeye başlamıştır : besteciler farklı akustikler ve elektronik yöntemler ile müzik yapma araştırmaları içerisine girmişlerdir ve bu gelişmeler 1953 yılında Köln'de ilk müzik stüdyosunun açılması ile sonuçlanacaktır. Bu noktada müzikteki bilimsel perspektife ışık tutması bakımından Pierre Schaeffer'ın 'Étude pathétique' eserini dinlemenizi şiddetle öneriyorum.






 
 
 

Comments


©2021 by Baris Daghan.

bottom of page